20 Aralık 2023 Çarşamba

Hayatın hep bulanık tozlu, karanlığa yakın bir tarafı vardı. Nereye baksam netlikten uzak iç karartıcı bir pus görüyordum sonra annem gözlüklerimin camlarını yıkadı. Lavaboda bol köpükle, suyla..Gıcır gıcır yaptı gözlük camlarımı. Bana uzattı. Taktım. Ne zaman burun üstü çakılmaya yakın bir halde hızlansam ensemden tutar, beni havaya kaldırırdı. Boşlukta debelenen ayaklarım bir süre sonra hareketsizce  sallanmaya başladığında denizin tuzlu suyuna bırakırdı beni hafifçe. Yanımda sakince yüzerdi. Denize dayardım sırtımı. Beni kucaklayan dünyanın bir parçası olduğumu hatırlatırdı annem bana. Kollarımı iki yana açar gökyüzüne bakardım. Sakince yanımda yüzerken sırtımın altından geçen balıkları, daha derindeki dünya katmanlarını, en ortadaki çekirdeği anlatırdı bana "susarak" . Sonra yukarı çıkar, yukarıdan kendimize bakardık.

Kendime ve anneme yukarıdan görürdüm. Annemin başı bir nokta gibi yanımda yüzerken ben boylu boyunca denize uzanmış, dünya ile kucaklaşmış halde. Mavi içinde erir giderdi tüm renkler.   


Kendime anne seçme şansım olsaydı yine aynı anneyi seçer miydim bilmiyorum, diğer seçeneklere de bir bakmam lazım. Ancak elinden geleni yapan, İyilik ve  neşeyle atan kalbi ile sekerek koşan minik bir kadındı annem. Sinirlerimi bozam bir çok yanı olduğu gibi onda sevdiğim onlarca şey sayabilirdim.

Okumalar, felsefe oturumları,  farkındalık anları yoğunlaşmalar, kişisel gelişim seminerleri gibi bir çok şeyle ilgilenirdi. Eşyaları canlı kabul eder onlara bile nazik davranmaya çalışırdı. Hep az yemek yemeye çalışsa da çikolata yerken tüm inanç ve mizaçları kenara bırakırdı.

Kahve içerken gözlerini yumar, küçük yüzünü kahve buharında ısıtırdı.




9 Ağustos 2021 Pazartesi


Ayakkabılarının arkasına basmış 

Çorapları yün,

Pantolonunu bir iple bağlamış belinden.

Üstünde el örmesi yelek,

Yeleğin üstünde,

İstanbul'daki torunun küçülmüşü, bir kadife ceket. 


Ellerinin üzeri yol yol damar,

Boyu posu bir çocuğun cüssesi kadar.

Sakalları beyaz

Kasketi kahve

Belki 70 yıldır yaptığı üzere

Bir cuma vakti girdi usulca camiye.


Saf tuttu,

Kıldı namazını

Bekledi, boşalsın cami

Boşalsın ki  kapıda kalsın "Bir tek onun ayakkabıları" 


Gözleri görmediğinden,

Yardım istemeyi de hiç sevmediğinden,

Hep en son o çıkardı camiden.


Aradı el yordamıyla ayakkabılarını,

Şimdiye dek hiç böyle olmamıştı,

Bulamadı

Yün çoraplarıyla başladı yürümeye,

Nasılsa biliyordu yolu ezbere...


Geldi evinin tahta kapısına

Tam kapıyı açacaktı ki ayağı çarptı bir yığın ayakkabıya....


Kapı açık, ev kalabalık

Girdi içeri tedirgin

Girdi, girdi ki ne görsün.

90 yıldır görmeyen gözleri

Açıldı, parladı ışık ışık...

Tanıştı köylüyle, 

Bildi seslerinden

Bu  Irgat kamil,

Bu Manavın oğlu Üseyin,  ve dinledi ölüm hikayesini Peynirci Ahmedin dilinden


''Bugün camide göremedim

'Cumayı hiç kaçırmazdı' Dedim.

Koştum evine geldim. 

Kapı duvar açan olmadı,

Eve balkondan girdim.

Böylece uzanmış yatıyordu,

yanakları al al parlıyordu, 

Yüzünde bir gülücük

Gözleri görür gibi bakıyordu."







16 Ocak 2020 Perşembe

Telin ardından bakıyorum dışarı,
Bir çocukluk gelip geçiyor yüzümden
Biraz heyecan çokça korkuyla
Neden düşünüyorum bu kadar ''Geleceği''
Neden bu kadar önemli oysa ''Şu an'' YOK kendisi..

En yumuşak minderi O'na ayırdım
En canlı renkleri,
En nakışlı döşekleri,
Tahtı boştu,
''Gelecekti'' kendisi...
Kenarları keskin bir pervane,
Bordo yeşil divane,
Sırtımda da taşıdım hürmetle,
Yürümeyi de bilirdi kendisi...

Nefesime en yakın,
Gömleğimin üst düğmesi,
Büyüyünce de giyer diye alınan o büyük ayakkabı misali
hantal idi...
Gelecek idi..
Ağır idi...
taşıdım durdum
Niye ki?
Oysa biliyordum ''O an'' yoktu kendisi...






22 Şubat 2019 Cuma

Katlı duran

öylece katlı
duruyor dolapta
yumuşak
sakin
kendinden emin
sanki hiç giyilmemiş,
kollarını boynuma dolamamış,
göğsünde beni uyutmamış gibi...
ne tuhaf
ne hafızasız
ne aptal
bir kazak...

sana  kalp
sana nefes
sana can
lazım
üstüme giysem
olmazsın

kalksam
evi havalandırsam
dolapları boşaltsam
kalpsiz
ne var
ne yoksa
atsam
atsam
atsam

sonra kendime bir kahve yapsam
ev soğumuş olur pencereler açık olunca
üzerime bir battaniye alsam
bir güzel ağlasam
boş dolabım kalbime dokunsa
sonra sarılır
omzumdan öperim kendimi
derim ki
zaten o kazak
sana göre değildi











5 Şubat 2019 Salı

bilge

Görünmez olur mu
sırtımı dönsem bu ağaç
uzağa gitsem bu deniz yerinde değil mi yine
ölür mü unuttuğum ?
Sustuğum içimde değil mi?
Dün Konuştuğum
kaybolup gitti mi uzay boşluğunda?

Bir türlü bana rastlamayan,
Yine de
Atmosferde dönüp duran
var!
değil mi ?
Bu taş,
Bu kum,
bu su,
ayağımı basmasam da
yüzümü yıkamasam da
var!

Unuttuğum ölür mü bana ?
Hatırlasam ömrün geri  verilir mi sana?
Gittiğinden beri kafam bi dünya...
Dağı taşı yamacı vadisi ile bi dünya kafam
Paraşütlerle iniyor fotoğraflar
Soğuk sularıma
Mağaralarım zifiri
Çukurlarım balçık
Bir sarılsan açılacak tıkalı damarlarım
Göğüs kafesimde çırpınan güvercin
Dinlenecek.
Sarılsak...

Mümkün değil diyorlar
Mümkün gibi geliyor oysa
''Unuttuğun ölür, hatırladığın yaşar'' demiştin bana...
Sen gittiğinden beri
Bir yara
Büyüdü büyüdü
Aldı içine beni
Sonunda

Teselli verdiler bana
Belli belirsiz
Varla yok arası
belki yama yapar bu teselli.
''Az ama biriktireyim'' dedim.
Koyacak yerim yok.
bir top mermisiyle yarılmış
Boşluktan ibaretim
tutmaya çalışıyor beni ince titrek suretim


hakikatte yürür bir gülüş
dişleri kuma karıştıkça gözleri daha çok parlayacak zihnimin haritasında
tepeleri vadileri
çölleri
kafam bir dünya
savaşmayacağım  bu acıyla
ellerimi arkadan bağlasın
saçlarımı dolasın ellerine
sakin sakin teslimim
Üstesinden gelemeyeceğimden de değil aslında
Çırpınmak
lüzumsuz bir dans
ritmini bilmediğin
bu akış karşısında.

Belkide daha çok şey biliyor saç tellerim,
göz kenarlarım,
boynum,
ellerim...
Akışa benden önce direnmeyi bırakan
damarlarım daha bilge.
Haklısın, Unuttuğum ölür bana
haklısın
unutmak yok aslında.





























10 Temmuz 2018 Salı

Karanlık evet,
Ama kapalı bak perdeler,
Aç perdeleri aç
Belki az belki çok
Işık girsin içeri !

Havasız evet,
Ama kapalı bak pencereler,
Aç pencereleri aç
Biraz kirli, biraz gürültülü, tozlu,
Hava dolsun odana !

Ağacını hiç görmemişsen de
Limon var dolabında
Ellerin var senin
Yapabilirsin serin ferah bir limonata.


Perdeleri açmaya layık,
O parlak güneşi  bekleme,
Tertemiz bir hava özlemiyle kapatıp  durma pencereleri
Ağacını göremedim diye
Limondan kaçırma gözlerini
Görebilirsin istersen  bak içinde ağacının çekirdeği!

Hiç tam olmayacak çember
Bazen yarım
Bazen çeyrek açık kalacak!
İp hep eksik,
Hep kısa
Bazen bir santim
Bazen metreler olacak arada...
Elini uzatmadan tutamayacaksın
Elini uzatmadan tamamlayamayacaksın
Elini uzatmadan yaklaşamayacaksın.
Tam olmayacak
Arayı sen kapatacaksın.




9 Aralık 2017 Cumartesi

an


Onun ağzından bir çırpıda çıkan,
sonra senin kulağına aniden kaçan
beynine, kalbine, saniyede ulaşan,
kafanın içinde kilometrelerce yol alan,
talihsiz bir cümlecik..
Hepsi bu...
Af da diledi,
Affettin de üstelik...


Hatırlarsan bir sabah da
aynanın karşısında
karşılaştınız !
Ak bir tel,
inatçı,
dik...
İşte o ak telin kökü
kafanın içine uzanır.
bin kere boyasan da  üstelik...









18 Ocak 2016 Pazartesi

Kuyu

Farkeder mi kim düşmüş ?
Farkeder mi kime aitmiş bu kuyu ?
Farkeder mi sana göre pek de derin değilmiş oysa.
Düşenin sesi gelmiyor içeriden 
Düşen çarptığı dipte başkadır artık.
Çıkarsan da seninle konuşmayacak.
Farkeder mi çıkartan ?

Sen bağır kuyuya düşenin ismini.
Sen taş at,
ip salla,
ağla ha ağla.
Düşen düşmüş
kuyunun ağzı hala açık havada.

güneş açarmış
yağmur yağarmış
Sonra belki kuyuya kar dolarmış.
Konuş ha konuş...
Kuyunun huyunu kapar düşen
Susar ha susar.

28 Aralık 2015 Pazartesi

Mola

Hayatın ballı dudakları ve güçlü tırnakları arasında
çoğu zaman bulduğu umduğundan uzak,
çoğu zaman bekleye bekleye,
çoğu zaman usanarak,
savrulur
insan,
Savrulur ki
Bulsun
Diğer savrulanı.
Bir çay molası verebilirler artık.

6 Mart 2014 Perşembe

iyi gelir

Sana bakmak iyi gelir,
kolonya koklatılmış gibi,
pencere açmış gibi havasız odada,
şekerleme yapıp yenice ayılmış gibi
olurum..

Çay demleyesim gelir,
ip atlayasım,
bitirmediğim tüm kitapları
okuyasım
gelir...

Gün sıcağında tarladan dönüşüm,
kapıyı açıp serine girişim,
masada bir sürahi buzlu ayran görüşüm,
gibi
bakarım sana...

Hasretim, ağrım, öfkem geçer
sana bakınca, gözümden hücum eder
aklıma, yaşamak sevinci.