9 Ağustos 2021 Pazartesi


Ayakkabılarının arkasına basmış 

Çorapları yün,

Pantolonunu bir iple bağlamış belinden.

Üstünde el örmesi yelek,

Yeleğin üstünde,

İstanbul'daki torunun küçülmüşü, bir kadife ceket. 


Ellerinin üzeri yol yol damar,

Boyu posu bir çocuğun cüssesi kadar.

Sakalları beyaz

Kasketi kahve

Belki 70 yıldır yaptığı üzere

Bir cuma vakti girdi usulca camiye.


Saf tuttu,

Kıldı namazını

Bekledi, boşalsın cami

Boşalsın ki  kapıda kalsın "Bir tek onun ayakkabıları" 


Gözleri görmediğinden,

Yardım istemeyi de hiç sevmediğinden,

Hep en son o çıkardı camiden.


Aradı el yordamıyla ayakkabılarını,

Şimdiye dek hiç böyle olmamıştı,

Bulamadı

Yün çoraplarıyla başladı yürümeye,

Nasılsa biliyordu yolu ezbere...


Geldi evinin tahta kapısına

Tam kapıyı açacaktı ki ayağı çarptı bir yığın ayakkabıya....


Kapı açık, ev kalabalık

Girdi içeri tedirgin

Girdi, girdi ki ne görsün.

90 yıldır görmeyen gözleri

Açıldı, parladı ışık ışık...

Tanıştı köylüyle, 

Bildi seslerinden

Bu  Irgat kamil,

Bu Manavın oğlu Üseyin,  ve dinledi ölüm hikayesini Peynirci Ahmedin dilinden


''Bugün camide göremedim

'Cumayı hiç kaçırmazdı' Dedim.

Koştum evine geldim. 

Kapı duvar açan olmadı,

Eve balkondan girdim.

Böylece uzanmış yatıyordu,

yanakları al al parlıyordu, 

Yüzünde bir gülücük

Gözleri görür gibi bakıyordu."