Ayakkabılarının arkasına basmış
Çorapları yün,
Pantolonunu bir iple bağlamış belinden.
Üstünde el örmesi yelek,
Yeleğin üstünde,
İstanbul'daki torunun küçülmüşü, bir kadife ceket.
Ellerinin üzeri yol yol damar,
Boyu posu bir çocuğun cüssesi kadar.
Sakalları beyaz
Kasketi kahve
Belki 70 yıldır yaptığı üzere
Bir cuma vakti girdi usulca camiye.
Saf tuttu,
Kıldı namazını
Bekledi, boşalsın cami
Boşalsın ki kapıda kalsın "Bir tek onun ayakkabıları"
Gözleri görmediğinden,
Yardım istemeyi de hiç sevmediğinden,
Hep en son o çıkardı camiden.
Aradı el yordamıyla ayakkabılarını,
Şimdiye dek hiç böyle olmamıştı,
Bulamadı
Yün çoraplarıyla başladı yürümeye,
Nasılsa biliyordu yolu ezbere...
Geldi evinin tahta kapısına
Tam kapıyı açacaktı ki ayağı çarptı bir yığın ayakkabıya....
Kapı açık, ev kalabalık
Girdi içeri tedirgin
Girdi, girdi ki ne görsün.
90 yıldır görmeyen gözleri
Açıldı, parladı ışık ışık...
Tanıştı köylüyle,
Bildi seslerinden
Bu Irgat kamil,
Bu Manavın oğlu Üseyin, ve dinledi ölüm hikayesini Peynirci Ahmedin dilinden
''Bugün camide göremedim
'Cumayı hiç kaçırmazdı' Dedim.
Koştum evine geldim.
Kapı duvar açan olmadı,
Eve balkondan girdim.
Böylece uzanmış yatıyordu,
yanakları al al parlıyordu,
Yüzünde bir gülücük
Gözleri görür gibi bakıyordu."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder