24 Şubat 2010 Çarşamba

Sus Pus

Dokunsan kırılır dokunmasan öksüz, 
Akıp giderken tüm dünya, bir duvar dibinde kendi haline 
Öylece sessiz öylece tenha 
filizlenmiş bir tutam, 
yeşil gözleri. 

Elinde kılınç, 
Belinde kemer, 
Kalbe zarar bir keder, 
Ne zaman derin bir uyku okşasa saçlarını 
Ne zaman tüm yükünü atıp, sırtını yaslasa duvara, 
Tekme atarak içinin fay hatlarına 
Çıkıp geliyor, tüm gürültüsüyle şehir. 

Karnındaki deniz dalgası bir durulsa, 
Batmasa gemileri mesela 
Mesela arayıp sorsa birileri. 
Konuşsa çocukluğundan, 
Eski günlerdeki gibi dursa çay bardakta... 

Neden bu kadar çok susuyor kendine. 
Bulmak için cevapları 
çıkmak en yükseklerine, atlamak en derinlerine 
Bir zamanlar tüm harıyla coşan bir hayatı vardı. 
İşte o hayatını uyandırmak için yeniden, 
Belki Gözünün içine bir kıvılcım atabilir rüzgar, 
sonra incecik flüt sesi duyar, kim bilir ? 

Kimbilir Belki 
Herşeyden el etek çektirmeye gücü yeten bir 'dün' gibi 
Hayata balıklama daldıracak kadar kudretli bir 'gün' de besliyordur ömrü.